BİZ OLMAZSAK BATARSINIZ
Millet olarak, bilenimizden tut, zır cahilimize kadar saatlerce üzerinde konuşabileceğimiz iki konu var. Bunlardan biri din, diğeri devlet yönetimi …...
Millet olarak, bilenimizden tut, zır cahilimize kadar saatlerce üzerinde konuşabileceğimiz iki konu var.
Bunlardan biri din, diğeri devlet yönetimi …
Çoğumuzun bilgisi yoktur ama hepimizin fikri vardır. Din de bizden sorulur, Devlet yönetmekte…
Ne kadar kendimizi uzak tutsak da sabahtan akşama kadar üzerimize boca edilen siyasi muhabbetlerden kaçamıyoruz.
Sistemin kökleşmiş, kurumsallaşmış olduğu ülkelerde gelenin gidenin pek önemi yoktur. Sistem bellidir. Başa gelen Seçim öncesi istediği kadar absürt şeyler vadetsin, seçildiğinde sistem çalışır devlet aklı onu hizaya sokar.
Halk bilir ki seçim dünyanın sonu değildir. Öyle ya da böyle günlük yaşam devam edecektir. Sabah işine, akşam evine aynı rutinde dönebilecektir.
Coğrafyanın kader olduğu memleketlerde maalesef aynı rahatlığı size tattırmazlar. Bizde tüm taraflar, seçimleri size dünyanın sonu diye pazarlar.
Bizler için, Kabilecilik-aşiretçilik kafası, din, dil ırk farkı her şeyden önemli olduğu için soframızdan sinek eksik olmaz. Birileri için potansiyel sürü olur, paso birbirimizi yeriz. Bu coğrafyalarda hiçbir halk yüzde yüz devleti sahiplenmez. Nemalanırsa devlet yanlısı, musluk kesilirse devlet karşıtı olur. Kabilelerin, aşiretlerin çoğu devleti geçim kaynağı görür.
Bizde sistem kişiler üzerinden işler. Yöneticiler hep “Lider” olarak algılanır. “Lider “iyi ise, baharı yaşarsınız. Vasat ise çöküşe geçersiniz. Hep zirve ve çöküş hikayeleri anlatılır. Sistem olmadığı için süreklilik yoktur. Sabah akşam “Liderin” sağlığına dua edilir. Adam hapşırsa borsa çöker. Baştakinden sonrası karanlıktır.
Kendimizden sonrasına adam yetiştirmeyiz, insana yatırım yapmayız. Ağacımızın kendi köküne gölgesi yoktur.
Tarihimiz, çocuğunu, kardeşlerini boğduranlarla, beraber yola çıktıklarını kirli ayak oyunlarıyla alt edenlerle doludur.
Ayrıca evladımız kardeşimiz doğal olarak kendisini devlet yönetimine aday görür, kendi hakkıymış gibi algılar. Yeterliliğini sorgulamaz.
Partide çalışan çaycımız bile bir müddet sonra ben niye vekil olmuyorum diye hayıflanmaya başlar.
Kaybettiğimiz zaman kendimize bakmayız, bizde özeleştiri zafiyettir.
Liyakat değil sadakat ararız, En sevmediğimiz şey akılla hareket etmektir. Güdülerle karar veririz.
Mazlumu, ezileni oynadığımızda hemen seçilen oluruz. Yukarıda söylediğimiz yalana, aşağıda kendimiz inanırız. Yanlışımızı eleştireni, düzelteni değil, tabi efendim, doğru efendim diyeni severiz.
Amaca hizmet eden her yol mübahtır bizde. Eğerek, yamultarak söylemeyi yalan olarak algılamayız.
Bizden olsun çamurdan olsun deriz. Sahibine yaramayan, ahlaksız, yolsuzluk yapan adamı, sırf çok görünelim, oy kaybetmeyelim diye yanımızda barındırırız. Tefecilerimiz, devleti dolandıranlar siyasetimizde muteber insanlardır. Okumuş adamı, doğruyu söyleyeni sevmeyiz, yanımızda tutmayız.
Keşke her seçimimiz “ülkenin kaderini belirleyeni” değil “5 yıllığına yöneteni “seçmek için olsa …
Ölümü gösterip, sıtmaya mecbur bırakılmadığımız günleri görmek dileğiyle…